Kayıtlar

YAZILAR

birikiüçdört- şiir

Resim
bir/ günler devleşirken tabağımızda yolumuzu kesmiş kulaksız cüceler kesilen yolda uçurmuşlar kafamızı  kafamızdan üç gün midemiz akmış kafamızdan üç gün dünya  öyle şarıl şarıl akarken  tabakta kalan son lokma boğazımızda  gökten maide insin diye bekleşmiş kursağımız gökten az kalsın taş yağacakmış. iki/ kırk haramilerin kırkı kadar kırgınım  uykumun sevdiği sol tarafımda  cücelerin adımlarına sağır kalmışız yolumuz talan, harap, dağınık  kesmişler çünkü yolumuzu altın bulunca sökmüşler dişlerimizi  kırk haramilerin kırkı kadar kanamışım  sağ tarafıma dönünce rüyadan uyandım. üç/ geceler cüceleşirken yanağımızda  yolumuzu kesmiş gözsüz devler yolu sırtlamışlar, sürükleyip fırlatmışlar  tam karın boşluğumuzda bir ağrı yanmış  üç gün yol yürümüşüz, beş günde geri dönmüşüz. sancılar içinde kıvrana kıvrana kıvrılmışım bir balığın içine tam dokuz ay  çıkınca kendimi denizde buldum da balığın karnı devrilmiş omzuma....

İnsan Ağ(a)rır -Hikaye

Resim
"Hey, ne gülüyorsun? Gülme dedim sana. Bak canlı manlı dinlemem, ismimi kazırım güzelim kabuğuna. Haberin olsun."   Ağaç güldürmesini durdurmaya çalışıp "Çok korktum gerçekten." diyerek beni tiye aldığını gösterir şekilde gülmesine devam etti. Kan beynime sıçramış halde ağaca doğru koşmaya başladım, duraksayıp yerden bir taş aldıktan sonra koşmaya devam ettim. Ağaç gülmeyi durdurduğunda elim havada, saçlarım yüzüme yapışmış, nefes nefese bir halde ağaca bakıyordum.  "Hadi, ne bekliyorsun? Yaz bakalım ismini. Ne yazacaksın? İsmin bile yalanmış, yalan söylemişler sana. Hem gerçek olsa bile yazamazsın sen."   Ağacın söyledikleriyle yüreğime bir ağırlık çökmüştü. İsmim bile yalanmış, yalanı fısıldamışlar kulağıma. Bunca yıl yalanla yaşamışım, bunca yıl? Yirmi üç yıl, evet yirmi üç olmalı. Ne önemi var sayıların! Düşüncelerimi susturup: "Umrumda değil, yalan veya gerçek, her gün gelip sana derdimi anlatıyordum, burada tek başına kalma diye seni...

balığın içindeki okyanus

Resim
derin sular içinde kaybolmuş bir balık  pul pul olmuş kaypak vücudundan akıyor sular  nereye gittiği önemli değil  o gittiği her yere okyanusu taşıyor  kendine marifet sayıyor bu yükü taşımayı  dönüp cismine bakmadan,  üzerine köpürüp dökülen dalgaları devirmek peşinde  DALGALAR VURDUKÇA DEVRİLEN YİNE KENDİSİ  en ıssız kayalara doğru atıyor kulaçlarını her parçası bi yanda  didik didik edilmiş kaypak, üstelik pul pul dökülüyor.  derin sular içinde kaybolmuş bir balık  döne dolaşa aynı noktaya gelmenin hayretinde  onun aynası koca bir okyanus  büyürse okyanus da büyür korkusundan  her gün iğne ucu kadar su yutuyor. diyor, bu dalgalar hepinizi kırarsa kalmaz sizden bana hiçbir parça  OYSA BÜYÜDÜKÇE PARÇALANAN YİNE KENDİSİ  taşları söküp atan gövdesi  paramparça  kaypak, üstelik buram buram kan kokuyor. derin sular içinde kaybolmuş bir balık  yüze yüze kuyruğuna geliyor yaşamanın  yaşamak, g...

Masal İçinde Bir Nokta- Deneme

    Bir varmış bir yokmuş..  Hayır hayır, masal anlatmak gibi bir niyetim yok. Aslında masal anlatıcısı olmak isterdim ama artık çocuklar da dahil kimsenin "bir varmış bir yokmuş" denilince içine müthiş bir heyecan ve merak dolmadığını görebildiğimden buna kalkışmayacağım -şimdilik-. Ama konumuz bu değil, konumuz bir varmış bir yokmuş kalıbı üzerine bazı mülahazalardan ibaret olacak. Allah utandırmasın diyelim o vakit, bismillah. Olağanüstülük, abartı ve imkansızlıklar üzerine kurulu masalların aslında masallara göre fazla gerçekçi bir sözle başladığını, hatta masalların önce bir gerçekle yüzleştirip sonra sözlerinde olabildiğince ipin ucunu kaçırmaya kadar gittiğini söylesem.. ne anlatıyon be abla gözünü seveyim be abi diyebilirsiniz. Durun yavaş yavaş açıyorum, önce beyinlerde bir dengesizlik oluşturalım istedim. Arkanıza yaslanın ve sakince okuyun.  Her şey bir ândan ibaret. Ân ne büyük bir kelime. Biraz önce yok oldu ve şimdi başka bir ânın içine fırlattı bizi, h...

niza-şiir

Resim
yüzümde hangi savaştan arta kalan bir yorgunluk saklıyorum göz kapaklarım kimi düşman bellemiş seyrine ellerime yabancı değil bu sıyrıklar. öyle çok nefesim kesildi ki parmak uçlarımdan ıskalanacağım diye. zihnimin kuyusunda bir mezarlık dolusu kuş. geçtiğim her taşta rastlıyorum gölgeme adım yakışmıyor hiçbir taşın üstüne  söyle, nasıl ölünür senin olduğun yerde? yılgın hevesime konuşlanmış kuşlara inat  beni bu savaşta mağlup etme.  dumanı tütüyor akşamları söndürdüğüm ateşin. bigâne kalıyorum okunan gazellere dizlerim tutuşsun diye bir ağıt yakıyorum, kumun içine geçiyor başım. savaşın gerisinde düşmana akarken gözyaşım  sızıyor başımın içine kaynayan bir dere. ölümün vurduğu taşların üzerinden atlayarak  senin geçtiğin toprakları kucaklayarak aştığım yolları, uykumda sayıklıyorum her gece. su bulaşıyor rüyalarıma, bir gözeyim susadığın her yerde. elini uzatsan dağılacak bulanıklık gövdemde. gel, göğsümde bir cephe de sana açarım. bilenmiş inadımı...

hesaplaşma-şiir

Resim
gece, insana sırtını dönen günden ibaretti. madalyonun ön tarafında sular durulmazken  arka tarafı suları durduruyor.  sessizliğe gömülüş geceyle başlıyor. ölüme sürerek hareketleri, duyguları, düşünceleri. ölmesini isteyerek bedenin. birkaç rüyayla teselli etmek sonra: -hayır ölmedin. yüzünü dönerse ölmedin, yüzünde gör senin neyi öldürmediğini. minnetli bir bakış senden istediği. açılmış laleye benzetmek gülümsemeni tüm gevezeliğiyle seninle konuşan bir gün karşında  başka kimseyle değil. kuşları kullanıyor, kuşlar onun yüzünü konuşuyor sana  horozlar bundan ötüyor ısrarla. perdeleri çekemezsin. ellerin senden izinsiz açıyor pencereyi. gözlerinle selamlaşan günü hortumla ıslatıyorsun. dünyadaki sular tükenene kadar ıslatmak istiyorsun, çünkü su henüz kavuşmuyor sırtına.  yüzüne çarpıp düşüyor. yenilen olmak üzmüyor seni, yüksek bir tepeye çıkıp nöbet tutuyorsun. sırtını ıskalamazsan sessizliği ölecek. acısı uyutmayacak ve hiç susmadan ağlayacak....

fer -şiir

Resim
korkutucu rüyalar içre açıyorum gözlerimi  gözlerimde birikmiş ölümün tortusuyla yine koştum da yetişemedim ah, yazgıma  kararmış günlerimi doluyorum da boynuma ilmek ilmek düğümler boğazımda  yarı ahraz yarı düşkünüm şimdi yollarda  insanların içlerinden dolanarak geçiyorum  canım, insanların sözlerinden kıyım kıyım -kıyılıyor -kaykılıyor  kulaklarım taşıyamıyor cesetleri, sözlerin içinden püsküren cinayetleri. soluğuma inen günahkar nefesleri yutkunuyorum  göğsümdeki lekeye katre katre kan doluyor. boğazıma bir ilmek daha atarak kendi içimden geçiyorum elimde insanların ağzından düşen                                                 hıçkırık izleri canımın içine içine sokuluyorum orada, ezelden bağlanan iplerin üzerinde  boyuna sallanıyorum  ahrazlığım küçülüyor kaşlarımda  ben küçülüyorum babamın karş...