Okuyamadığın Mektuplar-1

"Öldüğün dünyanın yakasından ellerini çekmelisin. Çekmelisin ki, adını yıllardır bardakta duran suya okuduğumda boğazımdaki düğümleri boğulmadan yutkunabileyim. Şu dünyada üç nefesimden biri seni soluyor. Böyle ölmemelisin. Öldüysen de dünyanın yakasından ellerini çekmelisin."

Bu mektubu sana, en çok yine senden sakınarak yazıyorum. Öldüğünden beri -ne kadar çok ölü diyorum sana, affet- evet, öldüğünden beri -ha, hangimiz ceviz içini dolduracak kadar yaşıyoruz o tartışılır ama şimdi senin ölmen gerekiyor- adımlarımı gölgem kadar yakından takip etmen, seni sürekli hiç tahmin edemeyeceğin yerlerde bulmam bu mektubu da yazarken nereye saklanacağımı düşünmeme sebep oluyor. Belki şu an mürekkebin damlasında akıyorsun kağıda, belki yanımda duran sandalyenin duvara yansıyan gölgesine sinmiş okuyorsun yazdıklarımı, bilemiyorum. Eğer öldüğünü gerçekten bileklerime kazıyabilseydim bir daha hiç uğramazdın kapıma ama bileklerim öyle çok sızlıyor ki yokluğuna, hayatta olsan yaşadığına bu kadar inanmazdın.

Seni nerelerde görmüyorum ki!

En ufak bir fısıltıyla seslensem önüme düşüp ağır ağır yürüyorsun bir sokak lambasının altında. Yahut nazlı nazlı çağırırken seni, gece vakti penceremde aydınlık bir çehre ardından gülümsemeni gösteriyorsun. Olmadığın günleri boncuk yapıp ipe dizdiğimi de biliyorsun ki ipin diğer ucundan sıkı sıkı tutup doksanıncı boncuğa geldiğimde "üç ay oldu yol gözlerim" türküsüyle hiç bilmediğin sazın tellerine yerleşip usul usul çınlıyorsun kulaklarımda. Sana gelme diyemem, ancak çok da alıştırma derim beni buna. Çünkü en çok yağmurlu gecelerde geleceğini bilip de yağmura meydan okurcasına boşaltıyorum gözlerimde biriken hasreti. Biliyorum, ben ne kadar küçülürsem ve kırık bir dal gibi savrulursam rüzgarda, gelip başımın ucunda dağ olacaktı titremeyen sırtın. Sırtın ve yüzün. Öldüğüne en çok bu yüzden inanamıyorum ya işte.

Aynada yüzünü bir daha görmem sanarken aynalara konuşlanan yüzüne kaç kez çarptım, sayamadım. Utanmasam benimle dalga geçtiğini söyleyecektim yüzüne. Utanıyorum, ölmediğini söylersem bana gülersin diye. Bu yüzden yüzünü saklıyorum kardeşlerimden ve babamdan. Zaten yüzünü nerelerde görüp saklamıyorum ki! 

Bu mektubu sana, oku diye yazmıyorum. Okursan, dünya askıdan düşen ceketini kaldıramayabilir düştüğü yerden. Ceketin kırışır, ütüsü bozulur, kirlenir biraz da. Ve sen asla ütüsüz, kirli bir ceketi geçirmezdin omuzlarına. Bu yüzden, ardında ceketini ütüleyecek bir ben kalmayana kadar bu mektubu ne olur okuma. 

Seni seven torunun."


Sema Ferdâ


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

birikiüçdört- şiir

İnsan Ağ(a)rır -Hikaye

İnsan Neden Yazar-Deneme